Metin2Güncel Serverler editsiz pvp serverler edinmek isteyenler için yeni açılan serverleri paylaşarak yardımcı oluyoruz. Yapmış olduğumuz paylaşım sonrası artık oyunda PVP serveri bir süreliğine açık tutarak ve masraf yapmayarak oyunu en güzel şekilde oynayabilirsiniz. Fakat Metin2 oyununda daha fazla potansiyele sahip CUMHURİYETORATORYOSU. 1: ( Ahmet Haluk ) Bir destan adam. Bir destan için. Çeker Samsun’a dalgalanarak. Bir destan bayrak. 2: ( Aslı ) Alev alev dolaştı Anadolu’da. Bir selam gibi gitti Erzurum’a. Adres Sivrihisar Havacılık Merkezi Yeşilköy Mah. 26600 Sivrihisar / Eskişehir / TÜRKİYE TürkiyeCumhuriyeti'nin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili şiirler (Atatürk haftası ile ilgili şiirler) bu sayfada derledik. İşte Atatürk hakkında yazılmış en güzel şiirler. Mustafa Kemal Atatürk, 19 Mayıs 1881 yılında Selanik'te dünyaya gelmiş ve 10 Kasım 1938 yılında İstanbul Dolmabahçe Sarayı'nda aramızdan ayrılmış Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu ÇanakkaleDestanı Oratoryosu. Şahlanış oratoryosu (29 ekim) 18 Mart Çanakkale Zaferi Oratoryosu 4. 10 Kasım karanlıktan aydınlığa oratoryosu. Öğretmen Olmak İstiyorum Oratoryosu. Cumhuriyet'in İlanının Nedenleri - Cumhuriyet'in İlanının Nedenleri ve Sonuçları. ÖZCumhuriyet Halk Partisi (CHP), 1942 ile 1947 yılları arasında, " CHP Sanat Mükâfatı " adlı bir yarışma düzenlemiştir. Ulusal düzeyde gerçekleştirilen ve para ödüllü olan bu yarışmaya, dönemin entelektüel kesimi büyük bir ilgi Gy91. Çanakkale Destanı -Yıl bulutlar sarmıştı her toprağı düşman çizmesiyle paslı. -Dünyanın hükümdarı Osmanlı İmparatorluğu yavaş yavaş çöküyordu. Dünyayı titreten Osmanlı artık bir hasta adamdı. Kızlar Anadolu’m hasta adam olamaz. Erkekler Olamaz hasta adam Anadolu’m -1914 yılında başlayan 1. Dünya Savaşı tam dört yıl yıl boyunca birçok cephede savaşan Osmanlı İmparatorluğu iyice zayıfladı. Kıtlık ve yoksulluk Türk insanının belini büktü. - Düşman devletleri Osmanlının başkentini işgal etmek için Çanakkale Boğazını geçerek İstanbul’a çıkmaya karar verdiler. Böylece bu hasta adama son ve öldürücü darbeyi vuracaklardı. ÇANAKKALE DESTANI ON SEKİZ MARTTA BAŞLAR Bütün dünya Nusret’i saygı ile alkışlar Denizler tanır bizi bilirler o seferi Çanakkale geçilmez düşman dönsene geri Bütün dev silahların üzerime kan kussa Şurada tekbir sesleri birer birer hep sussa Değil müttefiklerin bütün dünya kudursa Bizlerden akan her damla sizlere şelaledir Geçemezsiniz beyler… bura Çanakkale’dir. Boğazı geçmek için toplansa da bütün cihan Toplanın efendiler… bu pınardan içilmez Yanlış kapı çaldınız. Çanakkale geçilmez. Hüseyin YILDIZ Çanakkale türküsü -30 Ekim 1918. Osmanlı İmparatorluğu Mondros Ateşkes Antlaşması imzaladı. savaşında yenik sayılanbu anlaşma Türk milletinin boynuna asılmış esaret zinciriydi. -13Kasım anlaşması gereğince,İstanbul işgal dolduran 60 savaş gemisi toplarını İstanbul’a doğru çevirdiler. -Tam bu sırada İstanbul’a gelen Mustafa Kemal düşman gemilerini görünce çok üzülür ve ağzında şu sözcükler dökülür. -Geldikleri gibi giderler. Giderler Mustafa’m Üzülme derin Bir millet bu uğurda Oldu neferin. Ebru KÜÇÜK -Anadolu’dan her gün bir işgal haberi geliyordu. Fransızlar, İngilizler, İtalyanlar, Yunanlar dört bir yerden topraklarımıza giriyordu. -Yılların birikmiş kinini kusmak için önümüze,toplanmıştı Dünya’nın tek dişi kalmış canavarları. Düşman elinde kalmış nazlı Anadolu’m Bir kurtuluş çaresi arar Anadolu’m Zalimlerce bağlanmış eli ayağı İçin için yaş döker güzel Anadolu’m Dağ başını duman almış Gümüş dere durmaz akar Türk eline kafir dolmuş Dadaş ağlar,uşak ağlar,er ağlar. Muzaffer ENDER -Daha ne kadar yas tutar bu koca ölüm uykusundan silkindi ellerini ses aradı sesine ses verecek .Bir can aradı canına can katacak. Kemal paşa derler bir yiğit vardı. Millet Kemal Paşaya haber saldı. -Kemal Paşa bu çağrıyı yüreğinde çok sevdiği aziz milletine döndü. Atatürk= Sahipsiz olan milletin batması haktır. Sen sahip olursan, bu vatan batmayacaktır. Toplandı bütün Anadolu Toplandı oğul uşak Toplandı kız kızan Toplandı ana gelin Toplandı Mustafa Kemaller. Ebru KÜÇÜK - Mustafa Kemal en umutsuz anlarda dahi vatanın ve milletin kurtuluşu için bir şeyler yapılabileceği inancındaydı. Bunun için Anadolu’ya geçmek, milli bir teşkilat kurup mücadeleyi Anadolu’dan başlatmak kararındaydı. - Bu arada Samsun’da Rum çeteleri ayaklanmış ve Türk köylerine saldırmaya başlamıştı. Bu olaylar Mustafa Kemal’e Anadolu’ya geçmesi için fırsat doğurdu. Bir gemi yaklaştı Samsun’a sabaha karşı. Selam durdu kayığı,çaparı,takası Selam durdu tayfası Kalkıp ayağa ardı sıra baktı dalgalar Kalktı takalar İzin verseydi Kemal Paşa Ardından gürleyip giderlerdi Erzurum’a kadar. Cahit KÜLEBİ Samsun’un kıyıları dalgalarla hareli, Çayır,çimen başağı,yeşilinden yaralı Düşmanım allar giyer,Anadolu’m karalı. Muzaffer ENDER -Mustafa kemal bir kongre yapmak ve bütün dünyaya ulusal sınırlar içerisinde vatan bir bütündür, bölünemez mesajı vermek için 2 temmuz 1919’da Erzurum’a gitmek üzere Havza’dan yola çıktı. Gel gidelim Mustafa’m Erzurum illerine Toz olalım Mustafa’m bu vatan yollarına. M. ENDER - Kemal Paşa Erzurum’da çok sevdiği mesleğinden, yine çok sevdiği vatanı için istifa etti. Erzurum kongresinden sonra bir milli kongre daha yapmak üzere Sivas’a doğru yola çıktı. Gel koşalım Mustafa’m Sivas sokaklarında Karışalım Mustafa’m vatan topraklarında. M. ENDER Mustafa Kemal’in başlattığı bu kurtuluş çağrısına yurdun dört bir yanından cevaplar geliyordu. Telgrafhaneler hiç durmadan milli direniş çağrısını yayıyor, bu çağrıyı alanlar akın akın kuva-i milliyede yerlerini alıyorlardı. Telefon direkleri Hayırlı haber taşır Aydın’daki efeler Silahlarla oynaşır Ve İstanbul gökleri Gözü nemli dolaşır. Dur bakalım Mustafa’m şu Dünya’nın haline Düşmeyelim Mustafa’m cümle alem diline. . M. ENDER Bizim gibi göklerden ay yıldızı indirene Ellerin emelini bir anda söndürene Kılıncın kabasından hıncını dindirene Zor gelir be Mustafa’m,esaret çok zor gelir Bu dipçik, bu da namlu Bu Sakarya,bu Dumlu. M. ENDER - 17 Aralık İngilizler tarafından işgal çizmesi altında yaşamayı içlerine sindiremeyen Antepliler Şahin Ağa etrafında birleşerek İngilizlerle mücadeleye başlarlar. Ben Antepliyim, Şahin’im ağam Mavzer omzuma yük. Ben yumruklarımla dövüşeceğim. Yumruklarım memleket kadar büyük. 2 Vurun Antepliler namus günüdür. 5 Vurun Antepliler namus günüdür koro Vurun Antepliler namus günüdür. kara yılan -7 Mart 1919 Urfa İngilizler tarafından işgal edilir. Urfalılar vakit kaybetmeden milli birlik içinde düşman askerlerine Urfa’dan çıkarmayı başarırlar. 2 Yaşasın urfalılar teslim olmadı 5 Yaşasın urfalılar teslim olmadı koro Yaşasın urfalılar teslim olmadı - 30 Ekim 1919 Maraş Fransızlarca işgal Fransızlara karşı birleşerek mücadeleye başlar. Kimse yan bakamaz hürriyetine Toz kondurmamıştır haysiyetine Fatihler mi gerek,Türk milletine Valide Sultandır, Kahramanmaraş - 15 Mayıs 1919 İzmir işgal Generali İzmir’e önüne serilen Türk bayrağını çiğneyerek girer. Çatma kurban olayım çehreni ey nazlı hilal Kahraman ırkına bir gül,ne bu şiddet bu celal Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal Hakkıdır hakka tapan milletimin istiklal -İşgale uğrayan yerlerde Türk bayrağı indiriliyor yerine işgal kuvvetlerinin bayrağı durum yüzyıllardır hür yaşamış nazlı bayrağımızı da üzüyordu. Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü Kız kardeşimin gelinliği,şehidimin son örtüsü Işık ışık dalga dalga bayrağım Senin destanını okudum senin destanını yazacağım. Dalgalandığın yerde ne korku ne keder Gölgende bana da bana da yer ver Sabah olmasın günler doğmasın ne çıkar Yurda ay yıldızın ışığı yeter Ey şimdi rüzgarlarla dalgalı Barışın güvercini savaşın kartalı Yüksek yerlerde açan çiçeğim Senin altında doğdum senin altında öleceğim Tarihim şerefem ,şiirim her şeyim Yer yüzünde yer beğen Nereye dikilmek istersen Söyle,seni oraya dikeyim. A. Nihat ASYA - Artık Anadolu’nun her yerinde milli mücadele başlamıştı. Yaşlı, genç, kadın, kız demeden herkes bu mücadelede yerini alıyordu. -Eli silah tutanlar cephede savaşırken, kadınlar cepheden cepheye silah taşıyor, çocuklar mermi ve süngü yapıyorlardı. Ayın altında kağnılar gidiyordu Kağnılar gidiyordu Akşehir üstünde Afyon’a doğru Toprak öyle bitip tükenmez Dağlar öyle uzakta Sanki gidenler hiçbir zaman menzile erişemeyecek Ve kadınlarımız Bizim kadınlarımız İnce,küçük çeneli,kocaman gözleriyle Kadınlar Bizim kadınlarımız Ve ayın altında kağnılar yürüyordu Akşehir üstünden Afyon’a doğru. N. HİKMET - Ancak bu kağnılar içinde birisi vardı ki o Mustafa Kemal’in kağnısıydı. Mustafa kemalin kağnısı Türk milleti beklenen şahlanışını gerçekleştirmişti. Kurtuluş mücadelesi bütün hızıyla sürüyordu. Öldü sanılan bu millet işte vatanına sahip çıkıyordu. Bu topraklar bizim Öküzümüzle yardık bağrını Tırnağımızla koyduk tohumu Bu topraklar bizim Bu vatan bizim Bu vatan bizim Bu topraklar bizim Göz yaşımızla suladık ekinimizi Acılarla yaptık hasatımızı Bu topraklar bizim Bu vatan bizim Bu vatan bizim -Bu vatan uğruna ne canlar yandı bugüne kadar bundan sonra ne canlar yanacak. İşte Türk evladı ardına bile bakmadan cepheye gidiyordu. Yolda bir garip ana askerlerin yolunu kesiyordu. Yüreği yaralı bir anayım Ne kocam kaldı ne oğullarım Hepsini kahpe düşman aldı Şimdi gönlüm yorgun İçim kırık,gözlerim yaşlı Geriye bir vatanım kaldı Beni de yazın askere Beni de alın atanızın terkisine Beni de götürün İzmir’e Ellerim hala iş görür Pençelerim yeter düşmana Yapayalnızım bu hayatta Ölüp düşeyim sizlerle yan yana Çiğnemesin kara toprağımı Düşmanın zalim çizmesi Beni de yazın askere Beni alın atanızın terkisine Beni de götürün İzmir’e Sen hele biraz dur ana Bizler yeteriz düşmana Duaların yetişsin imdadımıza. E. KÜÇÜK Git oğul git Seni bu günler için doğurduk Hamurunu bu vatan için yoğurduk Adınızı da Mehmetçik koyduk Adları Mehmetçik olan bu isimsiz kahramanlar yıllardır süregelen bir kutlu töreye uyarak, namus saydıkları vatanlarını kurtarmak için sevinçle, gururla, kınalı elleriyle cepheden cepheye koşuyorlardı. Ben bir Türk’üm; dinim, cinsim uludur; Sinem özüm ateş ile doludur İnsan olan vatanının kuludur Türk evladı evde durmaz giderim Bu topraklar ecdadımın ocağı Evim, köyüm hep bu yerin bucağı İşte vatan, işte Tanrı kucağı Ata yurdu, evlat bozmaz giderim Mehmet Emin YURDAKUL - Tarih 23 Ağustos 1921. yer Polatlı. Ordular Başkomutanı Mustafa Kemal, ileriye bakıyor elleri çelik sonra bir kez daha yanındakilere saati soruyor sesi çağlardan süzülen ışıldaklı bir zaman aynası. Hazır olun tetik durun Ne erken ne de sonra Saat tam beş otuzda Başlasın top ateşi. - . 22. gün 22. gece Sakarya Meydan Savaşı başladı.. Atatürk Dünya tarihine geçecek şu emri verdi. -Hattı müdafa yoktur, sattı müdafa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağını vatandaşın kanıyla sulamadıkça terk olunamaz! Ve tarihin en kanlı savaşlarından biri olan, 22. gün 22. gece süren Sakarya Meydan Savaşı başladı.. SAKARYA İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya; Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya. Su iner yokuşlardan, hep basamak basmak; Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir; Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir. Akışta demetlenmiş, büyük küçük kainat; Şu çıkan buluta bak, şu inen suya inat! Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne, Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine; Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için. Hey Sakarya kim demiş suya vurulmaz perçin? Rabbim iterse, sular büklüm büklüm burulur, Sırtına Sakarya’nın, Türk tarihi vurulur. Eyvah, eyvah Sakarya’m, sana mı düştü büyük Bu dava hor, bu dava öksüz, bu dava büyük!... Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya, Binbir başlı kartal nasıl taşır kanarya? Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya; Yüzüstü çok sürtündün ayağa kalk Sakarya. N. Fazıl KISAKÜREK - 1683 yılında Viyana önlerinde başlayan geri çekilme Sakarya meydan savaşıyla sona ermişti. artık düşmanın son çırpınışıydı. Tek bir hamlede İzmir’den denize döküleceklerdi. Mustafa Kemal onları ilk gördüğünde “Geldikleri gibi giderler” demişti. İşte gidiyorlardı. Ve Gazi Mustafa Kemal ordularına şu emri verdi ordular ilk hedefimiz Akdenizdir. İleri! Gel uçalım Mustafa’m hedefimiz Akdeniz Asil doğduk Mustafa’m bir hürriyet isteriz. M. ENDER Türk ordusunun önünden kaçan düşman orduları son bir kez toplanıp son bir mücadele etmek istediler. Ve büyük taarruz başladı. Bizi Ne topun yıldırır, Ne kurşunun. Çünkü artık Başladı cengimiz. Er meydanında bulunmaz dengimiz… Sen misin Mustafa Kemal’im ileri diyen? İşte fırladık siperden. Vurulup tertemiz alnından uzanmış yatıyor. Bir hilal uğruna ya rab ne güneşler batıyor. M Akif ERSOY beledim türküsü Şu İzmir’den aman efem, ayva gelir nar gelir Dökmesen iki güde şu Yunanı denize Ar gelir be Mustafa’m, ölüm sana ar gelir. M. ENDER 30 Ağustos 1922’de vatanın bağrındaki bu irini sökmek için son hamle yapıldı. Ve 9 Eylül 1922’de Türk süvarileri İzmir’le kucaklaştı. Mustafa Kemal elde edilen büyük zaferden sonra şu açıklamayı yaptı. “ Bu eser, Türk milletinin hürriyet ve bağımsızlık düşüncesinin ölümsüz anıtıdır. Bu eseri yaratan bir milletin evladı, bir ordunun başkumandanı olduğum için sevincim ve mutluluğum sonsuzdur.” İzmir Marşı İşte dinlediğiniz bir milletin destanı tarih kadar eski, gelecek kadar yeni. Bir millet ki Uçsuz bucaksız bozkırlarda doğdu önce Beslendi,büyüdü kafilelerle Akın akın geldi Anadolu’ya Kök saldı bu kutsal toprakta Sökmek istediler onu bu topraktan Oysa onlar vatan bilmişlerdi bu toprakları Kutsal saymışlardı ana demişlerdi ismine Annesinin kollarına koşan çocuklar gibi Hep ona koştular, her yerden ona koştular Başları girince derde Şefkatli bir ana gibi besledi Anadolu onları Bastı bağrına sardı yaralarını Şimdi yaralıydı Anadolu, gözü yaşlı Bir kara pençe geçirmişti tırnaklarını bağrına Almak istiyordu yavrusunu kucağından Oysa ne vazgeçerdi yavru anadan Ne bırakırdı ana yavrusunu… Duyuldu Anadolu’nun çığlığı Yıllarca gözyaşlarını bu torakta dindirenler Şimdi koştular bu toprağın imdadına Aydından, İzmir’den kalktı efeler Antep’te Urfa’da vurdu çeteler Yetişti imdada Kafkas kartalları Bellerinde hançerle Karadeniz uşakları Trakya’dan koştu geldi vatan evlatları Yola çıkmıştı Elazığ’ın gakkoşları Çoktan sipere yatmıştı Erzurum’un dadaşları Ankara’da seğmenler kılıçları çektiler Maraş’ta kahramanlar dağları çevirdiler Önlerinde kağnılar yola düştü elifler Silahları yüklendi daha küçük bebeler Askere çorap ördü ak pürçekli nineler Süngüleri biledi ak sakallı dedeler Daha görülmemişti böyle bir mücadele Büyük küçük her nefer vermişti elele Böyle karşı geldiler işte yedi düvele Kurtardılar vatanı sildiler göz yaşını Sevinç vardı yüzlerde gurur vardı kalplerde Şimdi ana çocuk yaşıyorlar bu yerde İşte dinlediğiniz bir milletin destanı Ezel kadar eski ebed kadar baki. Folklor oyunları Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır. ALINTI... Kayseri Barosu Başkanlığı’nca Cumhuriyet’in 95. Yıldönümü dolayısıyla düzenlenen “Cumhuriyet Oratoryosu” izleyen herkesi adeta büyüledi. Oratoryoyu Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Metin Feyzioğlu da izledi. “Millilik” ve “avukatlığa staj için devlet sınavı” açıklamalarına karşı eleştirilere de yanıt veren Feyzioğlu, “Türkiye Barolar Birliği millidir, milli kalacaktır. Şu anda 25 bin stajyer avukatımız var. Hukuk fakültelerinde 70 bin hukuk öğrencisi var. 120 bin avukata ulaştık. Bu sayı artışıyla bu meslek sürdürülebilir değil. Romantik yaklaşımlarını vestiyere asınız, dünyanın gerçeğine dönünüz” dedi. Kayseri’de temaslarda bulunan Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Metin Feyzioğlu, Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Av. Sabri Erdal Güngör ile birlikte meslekte 40, 50 ve 60 yılını dolduran ve 2016-2018 yılları arasında baroda görev yapan avukatlar için düzenlenen plaket törenine katıldı. Törende, Kayseri Barosu Başkanı Av. Cahit Dursun’un eşliğinde Kayseri Cumhuriyet Başsavcısı Abdulkadir Akın ile baroda görevli çok sayıda avukat da hazır bulundu. Feyzioğlu, törende yaptığı konuşmada şunları söyledi “Biz bugün hangi mücadeleyi veriyorsak, hangi başarılara imza atabiliyorsak bunun tamamı sizin tuğla üstüne tuğla koyarak inşa ettiğiniz bina sayesindedir. Bu sebeple bizler size minnettarız. Bugün avukatlığın çok derin çok büyük sorunları var. Ama bunların hepsi aşılır. Sadece bir ufak anekdot anlatmak istiyorum. Bugünün sorunlarının nasıl aşılabilir sorunlar olduğunu bilmemiz için. Hâkim ve savcı kıdemimizde bir düşüş var. 3 yıl bir kıdemle şu an çalışmak zorundayız. Hukukçu kalitemizde de maalesef bir düşüş var. Bunu biliyoruz. Cumhuriyet kurulduğunda dün Cumhuriyetimizin 95. Yılını idrak ettik Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün emri ile Ankara hukuk mektebi kurulduğunda Ankara hukuk mektebinde okuyacak hukukçuya ihtiyaç var. Neden çünkü İstanbul, mütareke dönemi zihniyetiyle Cumhuriyeti inşa etmek, Cumhuriyeti bir hukuk devleti olarak bina etmek mümkün değil. Ankara’da bir hukuk mektebi açılıyor. Hocalar getirtiliyor ama öğrenci lazım. Bunu o tarihte yaşayan bir büyüğümden dinledim. Kravatlı bir beyefendi kahvehaneye geldi. Dedi ki, az ileride Ankara hukuk mektebi diye bir mektep açıldı haydi kaydolmak isteyen varsa gelsin. Biz kahvede otururken kendimizi bir saat içinde Ankara hukuk mektebinin öğrencisi bulduk. Hani Cumhuriyet böyle kuruldu diyoruz ya işte Cumhuriyet böyle de kuruldu. 3 yıldı o zaman hukuk fakültesinin süresi, çünkü 4 yıla vakit yoktu. 3 yıl sonra sahaya savcıları, hâkimleri, avukatları, Cumhuriyetin hukukçularını sürmemiz lazımdı. 4 yıl vakit yoktu. 3 yıl. HANGİSİNDE AVUKATLIK YAPMAK İSTERSİNİZ? Ve 10, 15 yıl içinde muazzam içtihatlar üretecek kadar yetişti bu avukatlar. Evet, başta sıkıntı çektik. Şimdi çok açık bir şey söyleyeceğim. Neyi tercih edersiniz? Hâkim ya da savcı cübbesi giymiş ama dışarıdaki bir istihbarat örgütünün kurdurduğu bir çete reisinden emir ve talimat alan bir mahkemede mi avukatlık yapmak istersiniz yoksa bilgi eksiği olan ama bu bilgi eksiğini kapatacak bir hâkimin, bir savcının olduğu duruşma salonunu mu tercih edersiniz? Bu aslında tartışma götürmez bir soru. Tercihimiz elbette ikinciden yana. MİLLİ DAVANIN NEFERLERİYİZ BİZ Hep birlikte, umutsuz cümleler kurmadan başaracağız. Sorunları tespit edeceğiz ve hepsinin üstünden hep beraber geleceğiz. Çünkü milli davanın neferleriyiz biz. En önemli şey milli olmaktır. Kendimizi pek süslü sıfatlarla ifade edebiliriz. Sosyal demokrat, milliyetçi, muhafazakâr ne dersek diyelim. Milli olmadığımız sürece, bu vatan için yüreğimiz çarpmadığı sürece bu sıfatların üç kuruşluk değeri yoktur. Önce vatan ve en vatansever görevini en iyi yapandır. Biz görevimizi en iyi yapmanın aşkıyla çalışıyoruz. Bunu da sizden öğrendik. Size de layık olmaktır tüm gayemiz.” DEDE PLAKET, TORUN RUHSAT ALDI Feyzioğlu, konuşmasından sonra meslektaşlarına plaketlerini takdim etti. Törende ilginç bir an da yaşandı. Meslekte 60 yılını dolduran Av. Nuri Büyükkeçeci plaket alırken, torunu Av. Sinem Büyükkeçeci de ruhsat aldı. CUMHURİYET ORATORYOSU’NU İZLEDİ TBB Başkanı Feyzioğlu akşam saatlerinde de Kadir Has Kültür ve Kongre Merkezi Konferans Salonu’nda Kayseri Barosu Başkanlığı’nca Cumhuriyet’in 95. Yıldönümü dolayısıyla düzenlenen “Cumhuriyet Oratoryosu”nu izledi. Ankara Devlet Tiyatrosu sanatçıları tarafından anlatılan, sanatçı Murat Atak tarafından derlenerek sahneye uyarlanan oratoryonun bir de sürpriz konuğu vardı. Vatan şairi Fazıl Ahmet Bahadır’ın katılarak bir şiir okuduğu oratoryo, izleyicilerden büyük ilgi gördü. İŞTE KAHRAMANLAR BURADA Oratoryonun ardından sahneye çıkan Kayseri Baro Başkanı Av. Cavit Dursun, şunları söyledi “İşte biz buyuz. Türkiye Cumhuriyeti bu şartlarda bu şekilde kuruldu. Ancak bugün izlediğimiz bu çalışma bizim tarihimiz. 5 bin yıllık tarihimiz. İşte biz buyuz ve bu süreç bugün de aynısıyla sürüyor. Gökten kahramanlar beklemeyeceğiz. İşte kahramanlar burada. Bu devletin, bu milletin, bu vatanın sahipleri burada. Orta Asya’dan başlayan tarihi yolculuğumuzda üç kıtada biz bunları yaşadık ve her defasında bitirdik dediklerinde, Türk’ü bitirdik, Türk milletini bitirdik dediklerinde bu millet şahlandı. Bugün 30 Ekim 2018. Mondros’un 100. Yıldönümü. Türk’e kefen biçenin, Türk milletine kefen biçenin, Türk vatanı üstünde hesaplar yapanın sonu 100. Yılında işte bugün 30 Ekim 2018. İşte Cumhuriyet. Kelimeler kifayetsiz. Kayseri muhteşem. Kayseri Barosu muhteşem. İşte biz buyuz. Biz Türk’üz, Atatürkçüyüz, çağdaşız, Müslümanız, biz buyuz. Yerliyiz, milliyiz, çağdaşız, ulusalız, biz bunların karışımıyız. Hiçbirini suçlamadan, hiçbirini ayırmadan hepsi bizim. İşte bugün bunu sergileyen sanatçılara sağ olun, var olun diyorum.” İZMİR MARŞI SÖYLEDİLER Oratoryo sonunda TBB Başkanı Feyzioğlu ve Kayseri Barosu Başkanı Cavit Dursun sahneye çıkarak izleyicilerle birlikte İzmir Marşı’nı söyledi. MİLLİLİK VE DEVLET SINAVI ELEŞTİRİLERİNE YANIT Kayseri’de programlarına devam eden Feyzioğlu, yeni avukatların yemin ve ruhsat törenine de katıldı. Törende bir konuşma yapan Feyzioğlu, “millilik” ve “avukatlık stajına başlayabilmek için getirilmesi planlanan devlet sınavı” açıklamalarına ilişkin eleştirilere yanıt da verdi. Feyzioğlu, özetle şunları söyledi “Milli mücadelede Türk kadını haklarını kazanmıştır. Şimdi bunlara, Cumhuriyete sahip çıkarak dört elle sarılma zamanı değil midir? Cumhuriyet hukuka saygıdır. Adalet paydasında buluşmak adalet paydasında kucaklaşmak bizim için beka meselesidir. Türkiye’nin her yerini altı kere gezdim. Memlekette ayak basmadığım yer yok. Bu ülkede bu millet ne bölünmek ne parçalanmak ne de düşmanlaştırılmak istemiyor. Bu millet farklı siyasi dünyalardan gelebilir ama müştereğimiz vatandır, müştereğimiz bu vatanı taçlandıran Cumhuriyettir, doğru anlamamız doğru içselleştirmemiz kaydıyla Mustafa Kemal’in kendini tanımladığı şekilde Atatürk’tür. TÜRKİYE TABLOSU VARDI Ben bunu Kayseri Barosu’nun muhteşem Cumhuriyet Oratoryosu organizasyonunda gördüm. Salonda bir Türkiye tablosu vardı. Siyasi yelpazenin her yerinden rengarenk ama yüreği bayrak, millet için çarpan vatandaşlarımız vardı, meslektaşlarımız vardı. Kayseri Barosu’na, Cavit Başkanımın, kahraman başkanımın, delikanlı başkanımın şahsında şükranlarımı sunuyorum. Hayatım boyunca unutmayacağım, memleketimle, ata toprağımla gittiğim her yerde tarifsiz gurur duyacağım bir gün yaşadık. TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ MİLLİDİR, MİLLİ KALACAKTIR Buradan bir hususa da cevap verme ihtiyacı içindeyim. Biz milliyiz dediğimizde bize saldıranlar var. Biz bu vatanın neferiyiz dediğimizde bizi kınayanlar var. Buradan ilan ediyorum. Türkiye Barolar Birliği millidir, milli kalacaktır. Bizim milliyetçiliğimizi, milli duruşumuzu, üniter devletten tavizsiz yana oluşumuzu kim kınıyorsa onun sözleri göğsümüzde madalyadır. Çünkü önce vatandır, önce millettir. Devlet çatırdarsa hepimiz altında kalırız. Yalnız şunu unutmayın. Devleti çatırdatmamak için adaleti mülkün temeli yapmak zorunludur. Çünkü hangi inançtan, siyasetten, ırktan, mezhepten, anadilden gelirse gelsin herkesin ama herkesin 81 milyon vatandaşımızın ben Türk milletinin asli unsuruyum diyebilmesi için yargıya güvenmesi, yargıya sığındığında bu yargı beni korur demesi lazımdır. Bu hissi vatanın her köşesinde vermeyi başarmadığımız sürece Allah muhafaza ülkemiz dağılma sürecine girer. Buna da asla biz avukatlar ve Türk milleti elbette izin vermez. Bizi kınayanlara, laf söz söyleyenlere sözüm budur. Siz ne kadar bize milli duruşumuz için söz söylerseniz, bu duruşumuz o kadar güçlenecektir. Bizim bu duruşumuz o kadar daha kararlı hale gelecektir. Sözümüz budur. ROMANTİK YAKLAŞIMLARINIZI VESTİYERE ASIN, GERÇEĞE DÖNÜN Dün önceki gün buradan bir açıklama yaparak hukuk fakültesini bitirenlerin devlet sınavına girmesini istiyoruz artık dedim. Tekrarlıyorum. Her sözümüzü çarpıtıp nedense yanlış anlamaya meraklı olanlara tane tane buradan bir kez daha anlatıyorum. Tane tane anlatıyorum ki anlaşılsın. Şu anda 25 bin stajyer avukatımız var. Hukuk fakültelerinde 70 bin hukuk öğrencisi var. 120 bin avukata ulaştık. Bu sayı artışıyla bu meslek sürdürülebilir değil. Romantik yaklaşımlarını vestiyere asınız, dünyanın gerçeğine dönünüz. Hukuk fakültelerinin kalitesinin artması, evlatlarımızın 21. yüzyılın dünyasında rekabete hazır yetişebilmesi için kaliteli eğitim istiyoruz. Bu analar, babalar evlatlarını kaliteli eğitim alsınlar diye büyüttüler, bu fedakârlıkları yaptılar. 3 tane hocası olan hocaları uçakla gelip bir saat bir şehirde kalıp ders veren fakültelerde diploma alsınlar diye yetiştirmediler. Vatana millete hayırlı hukukçular olsunlar diye yetiştirdiler. O zaman devletimizin de bir görevi vardır. El birliğiyle hukuk fakültelerinin kalitesini artırmak. Bunun da bilinen bir tek yolu vardır şu anda. İlk adımı. Bu ilk adım nedir? Derhal bir sınav çıkarmaktır. Anlamak istemeyenler bunu avukatlık sınavı gibi görüp avukatlık sınavını devlet mi yapacak dediler. Tekrarlıyorum. Anlamak istemeyenler için tane tane tekrarlıyorum Kayseri’de. MÜLAKATSIZ YAZILI SINAVDAN SÖZ EDİYORUM Hukuk fakültesini bitirip, avukatlığa, hâkimliğe, savcılığa, noterliğe müracaat eden olan tüm mezunların gireceği bir sınavdan söz ediyorum. Avukatlık sınavından söz etmiyorum. Avukatlık stajına müracaat etmeden önce devletin yaptığı bitirme sınavından asgari bir puanı aldığını belgelemekten söz ediyorum. Mülakatsız bir yazılı sınavdan söz ediyorum ve böylece memleketin her yerindeki hukuk fakültelerinin hiç olmazsa asgari bir kaliteye ulaşmasından söz ediyorum. Bu noktada da sayın Adalet Bakanımızın girişimlerini YÖK Başkanımızın girişimlerini sonuna kadar desteklediğimizi buradan bir kez daha ilan ediyorum. Açık söyleyeyim. Ankara Barosu ve Türkiye Barolar Birliği yöneticiliklerimde bugüne kadar gördüğüm avukat için, salt avukat için hizmet yapan bir Adalet Bakanı’na, Sayın Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’e sahip olduğumuz için de şanslıyız. Marifet iltifata tabiidir. Kendilerine bir kez daha teşekkür ediyorum. YOLUNUZ AÇIK OLSUN Yolunuz açık olsun meslektaşlarım. En önemli şey isminiz. O ismi koruduğunuzda bu meslek size şan, şöhret, para hepsini kazandırır. Ama hedefinizi para yaparsanız her şeyinizi kaybedersiniz. Hak yolundan ayrılmayın, yolunuz açık olsun.” Feyzioğlu daha sonra yeni avukatlara ruhsatlarını takdim etti. Tören sırasında avukatlığa ilk adımını atanların ailelerinin de heyecanlı oldukları gözlendi. MESLEK USTALARINI UNUTMADI Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Metin Feyzioğlu, Kayseri Barosu’nda gerçekleştirilen yeni avukatların yemin ve ruhsat töreninin ardından Kayseri Barosu eski Başkanları’ndan meslek ustası Av. Murat Şirvanlı’nın yazıhanesine giderek, eşinin rahmetli olması nedeniyle kendisine taziye ziyaretinde bulundu. Feyzioğlu’na, Kayseri Barosu Başkanı Av. Cavit Dursun ile Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu Sayman Üyesi Av. Sabri Erdal Güngör de eşlik etti. Feyzioğlu, buradan da önceki günkü törene rahatsızlığı nedeniyle katılamayan Kayseri Barosu eski Başkanları’ndan Av. Süleyman Sağlam’ı evinde ziyaret ederek bugüne kadarki hizmetleri için kendisine plaket takdim etti. Haber ile ilgili Görseller On Kasım Oratoryosu ON KASIM ORATORYOSU Erkek anlatıcı Sene­ler nasıl da geçiyor Ata'm? Seneler nasıl geçi­yor sarı sarı?- Dağlarda çiçekler açıyor, mavi mavi- Ben mavi mavi çiçekleri seviyorum- Ve bütün bu toprağın çocukları Sana hasret çeki­yor Ata'm- Sana hasret çekiyor- Söyle bana mavi gözlü kumandanım- Söyle bana, rahat mısın yerinde?- Eminim ki şimdi- Mavi mavi, sarı sarı çiçekler açmadadır- Ankara'nın beyaz mermerlerinde" Erkek KORO Atatürk düşüncesidir. Sonsuza açılan yıllar boyu Işır sessiz yüzü yarınların, Güçlü bir umudu kucaklar. Kız KORO Bayrak direğine düşer sevincim. Erkek KORO Anılar saygıya duranda, Kız KORO Ulaşır yücesine bakışlarım. Dağlarla, ovalarla bir Kız anlatıcı Bir dağ taşıyorum omuzlarımda , Mahşere dek götüreceğim koşaraktan , Adı şanlı , yiğit paşam , genç paşam, Sana ağıt değil destanlar yaraşır . Ilık rüzgarlar esiyordu Selanik ovalarında ; Çiçekler sabaha doğru... Dağ başka, sokaklar başkaydı; Gün doğumundan önce. O gece en güzel yıldızlar kaydı, Nereden geliyordu bu aydınlık ? Neydi insanları birden mutlu kılan? Bir yeni mevsimdi sanki Selanik bahçelerinde yayılan Aylardan Mayıs’tı ; Yıllardan 1881 Selanik’te Ahmet Subaşı Mahallesi’nde, Zübeyde Ana ile, Ali Rıza Baba Mutlulukların en yücesinde ... Adnan Ardağı 1893 Mustafa Selanik Askeri Rüştüyesinde... Mustafa adı MUSTAFA KEMAL oldu ! Erkek Anlatıcı Ardından Manastır Askeri İdadisi 1899 İstanbul Harp okulunda MUSTAFA KEMAL 1902 Harp Akademisi ve 1905’te Kurmay Yüzbaşı olarak orduya katıldı. İşte bir dev gibi aramızdasın işte! Bu, gündüz gözlerin öylesine açık Bu, gündüz gözlerin öylesine görür. Sen demokrasi, sen özgürlük, Böyle tanıdık, böyle gördük. Halk bitkin, halk ümitsiz, bir bela var başımızda Erkek KORO Trakya, Makedonya, Balkan kan içinde Şehirler ardı ardına düşüyor düşman çatalca önlerinde Şehirler aç yıldırım çarpmış ağaç gibi yerde ölüler Gözlerine mil çekilmiş köylüler ­Erkek anlatıcı Yıllar, yıllar önceydi... Savaşlar, savaşlar... Ulus yorgun, bitkin, yılgın. Bir kurtarıcı, bir yıldız adam, bir güneş adam arıyorduk. Yoksa, bir zaman sınırlarında güneş batma­yan koca yurt yok olacaktı. Kız anlatıcı Yıl 1915 18’ indeyiz martın Bir dünya çullanmış üzerimize Topuyla tüfeğiyle. Ne çıkar bundan Türk olarak doğmuşuz bir kere. İsterse felek Her türlü cefasını toplasın gelsin Biziz cefaları serecek yere. Erkek anlatıcı Ah o yirminci asır yok mu, o mahluk-i asil, Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil, Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına; Döktü karnındaki esrarı hayasızcasına, Maske yırtılmasa hala bize affetti o yüz ... Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz. Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbab, Öyle müthiş ki Eder her biri bir mülkü harab. Öteden saikalar parçalıyor afakı; Beriden zelzeleler kaldırıyor a’makı; Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin; Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin. Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam, Atılan her lağımın yaktığı Yüzlerce adam. Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer O ne müthiş tipidir Savrulur enkaaz-ı beşer... Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak, Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak. Saçıyor zırha bürünmüş de namerd eller, Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller. Kız anlatıcı Çanakkale'de sisler ardında bir güneş doğ­muş, düşmanı Boğaz'ın yiğit sularına Mustafa Kemal'di, yavaş yavaş herkes O'nu tanıyor; ondan bir şeyler umuyordu. Bu arada Türk'ün elinde kalan son vatan toprakları da parça parça işgal ediliyordu. Saraydan yıllardır ümit yoktu. Keyfinde, çıkarındaydı beyler, paşalar. Zaten bu yiğit halkı hiç tanımamışlardı ki... O zaman ulus, O'na yöneldi. Erkek KORO Kemal Paşa / Yenilmez yiğit / şanlı komutan / Savaşa gider gibi yetiş bize / Yetiş bize çöllerde bile olsan / inanç doldur / Güç dol­dur içimize. Kız KORO 30 ekim 1918 ordular geri dönecek MONDROS ve artık bütün ümitlere paydos Kız anlatıcı Kötü bir gün geldi Susuverdi mehter Susuverdi davullar Bozuluverdi dirlik düzenlik Gölgemde serinleyen milletler Dayadı vatanın bağrına hançer Ve ağlıyor kader. Erkek anlatıcı solo Madde 1 koro Çanakkale ve İstanbul boğazları açılacak Karadeniz’e serbest geçiş sağlanacak. solo Madde 3 koro Sınırların korunması ve iç güvenliğin sağlanması için gerekli görülecek askeri kuvvetten başkası hemen terhis edilecek. solo Madde 7 koro Müttefikler güvenliklerini tehdit edecek durum olduğunda herhangi bir stratejik noktayı işgal hakkına sahip olacaktır. Kız anlatıcı 15 Mayıs 1919... İzmir düşman elinde... Ve Hasan Tahsin, yiğit gazeteci Hasan Tahsin, Türk'ün namusunu savunan ilk kurşunu atıyor. Artık duramazdı Mustafa Kemal... Görev zamanıydı. Önce dış, sonra iç düşman içimizden sökülüp atılıncaya kadar, görev başınday­dı. 16 Mayıs sabahı Samsun'a doğru yola çıkan Bandırma Vapuru bir başka gururluydu. Ulusun kaderiydi yükü.. Erkek KORO Ben, Bandırma Vapuru, Mustafa Kemal’im güvertede, Deniz yorgun duruyor. Kız KORO Samsun önlerindeyiz Dalgaların üstünde alı al, moru mor bir gü­neş doğar. Hiçbir zaman bu kadar ağarmadı bu deniz. Ortalık aydınlık içinde, gümüş dere durmaz akar. Erkek KORO On dokuz Mayıs / Mayısın on do­kuzu. Kız KORO Hiçbir kuvvet / Bükemez artık kolumuzu Erkek Anlatıcı Sisli ufuklara dalan mavi gözler, yurdun geleceğini düşünüyordu. Uzun ve yorucu, ama şanla, şerefle dolu çetin bir yolda ilk adımını atıyordu, ilk adam, vatan adam. İlk adam mavi gözlerle baktı toprağa, Topra­ğın haritasını çizdi bayrağa. Artık dünya egemenliği gibi bir ham hayal peşinde, Türk'ün gücü tüketilmeyecekti. Musta­fa Kemal, "Misak-ı Millî" ile son ve sonsuz Türk yurdunun sınırlarım çiziyordu. Bir kere bir öndere inanmaya görsün bu halk, kendinden yana olana bağlanmaya gör­sün. Canım verir uğruna, seve seve kılı kıpırda­madan. Fakir Anadolu'nun tozlu yollarında zengin yürekli Anadolulunun kanı, canı, ekmeği, cepheye taşınıyordu. Yurdun damarlarında taze bir kurtuluş kanı dolaşıyordu artık. Erkek KORO Sağ olasın, var olasın Gazi Paşa Gelişinle içimizi bir sevinçtir aldı Gayrı veda ettik yasa. Kız KORO Ağarttın güneş gibi yurdumuzu Ve geçtin Erzurum'a, Sivas'a Erkek KORO Sağ olasın, var olasın Gazi Paşa! Kız Anlatıcı Asker yazıldık yediden yetmişe dek - Kimseye sorulmadı yaşı. Takıldık peşine genç, ihtiyar, kadın, erkek. Kız KORO Ve başladı Kurtuluş Savaşı. Sen Mustafa Kemal-Gür sesinle haykırıyorsun Erkek KORO Ya istiklal Ya ölüm! Erzurum, Sivas, Ankara... Ankara'nın burcunda bir bayrak. Erkek anlatıcı Vatanın, tümü milletin hayatı tehlikededir Kız anlatıcı Ülkemizin istekleri milletin kararına bağlıdır Erkek anlatıcı Tok adam olup dikilmek duyurmak milletin sesini Kız anlatıcı İki yer var, iki ihtimal ya ölüm ya istiklâl Erkek KORO Dağ, taş, selam durmuş Ata'ma-Yollara düş­müş Anadolu'm. Erkek anlatıcı Amasyalı Celal oğlu Mıstık Bilecikli Kadayıfçı oğlu Emin Kırşehirli Mehmet oğlu Samet Mehmet Edip Bey kızı Halide Edip Ardahanlı Emin oğlu Rüstem Erzurumlu İbrahim Bey oğlu Yavuz 70. Alay komutanı Kahraman Halil Bey Kızı on iki yaşındaki Nezahat Hanım. Kız KORO Yollarda kağnılar geçiyor dostlar. Erkek anlatıcı Çatma,kurban olayım,çehreni ey nazlı hilâl! Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl... Hakkıdır,Hakk’a tapan, milletimin istiklâl! Erkek KORO Ve İnönü’de, Sakarya'da-Yaman oldu he­sabın ödenmesi-Bir savaş ki benzeri görülme­miş dünyada. Erkek anlatıcı Yanında duranları gölgede bırakarak, Bir vücut parıldıyor keskin, ipince, kıvrak. Belli resimde bile saçı ipek, bakışı çelik Gerilmiş göğüs, geniş bir şeye siper gibi. Elinde duran kamçı dizini döver gibi Kız KORO Bir savaş ki yangınlarla alev alev-Ağardı va­tanın dört yanı Kız anlatıcı Gece vakti Karınca gibi yıldız üşmüş gökyüzüne Çiğ inmişte az öncesi Ufacık tefecikte çiğ inmiş Uzanmış yatmış çiğ üstüne Mustafa’m Samur kalpak başında Sırtında bir asker kaputu Tiril tiril incecikten. Top arabaları geçer uykusunda Mehmetler, Mustafalar bir ordu Elleri bayrak, elleri süngü, ellerli tüfek Süvariler geçer yalın kılıç Şimşekler çakar gözlerinden Erkek anlatıcı En güzeli, en yiğidi, en canlısı Bir milleti kurtaran adam Ağır ağır Kocatepe’ye çıkıyor Bu resim çok güzel, insanı alıp götürüyor Başında kalpağı, parmaklarında cıgarası Kız anlatıcı İzmir’e girişini Mustafa Kemali’n Bir kahve duvarındaki resimde gördüm. Bir ılık güz öğlesinde, Şanlı haki urbası üstünde. Koymuştu kılıcını içine kınının. Yürüyordu arasında sevgili halkının. Ayağında Anadolu’dan getirdiği toz Bir inanç gözlerinde tükenmez Alabildiğine insan kalabalığı Bir aydınlık geleceğe bakıyordu Işıktı sevinçti türküydü Görseydiniz o resimde Mustafa Kemal’i Erkek anlatıcı Dudaklarında bir milletin kaderi Erkek KORO “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir…ileri” Erkek Anlatıcı Nehirler uykusundan habersiz Ovalar vahşi rüzgarlara gerindi Kız KORO Bir savaş ki baş geri etti düşmanı. Erkek KORO Dış düşman yenilmişti. Kız anlatıcı İstiklâl Erkek anlatıcı İstiklâl Kız KORO İstiklâl Erkek KORO İstiklâl Erkek-Kız KORO İstiklâl Erkek anlatıcı Ama yüzyıllardır yaşamı gölgeleyen gerilik, bilgisizlik, yobazlık da yenilmeliydi. Çünkü bizi bu hale getiren asıl düşman oydu. Kız anlatıcı İlk adam, tek adam, dünyada benzeri olma­yan Türk devrimini gerçekleştirecekti. Erkek anlatıcı 29 Ekim 1923.., Yurtta şenlik, düğün, işte en büyük Devrim Türkiye Cumhuriyeti, geleceğin ufkunda yeni bir güneş gibi doğuyor, yükseliyor. Ve ardından birbirini izleyen, birbirini aşan yüce devrimler... Kız anlatıcı Artık her 29 Ekim'de bayram yapıyorduk. O, güneş gibi bizi izlerken, biz O'nu yüreğimizden kopan marşlarla selamlıyorduk Erkek KORO Yılmaz, çelik ordularla biz/Yıldırımlar saçan bir cihanız Millet yolunda vatan için/Ateşe saldıran kah­ramanız. Erkek Anlatıcı Bize yan bakan/Nice bin düşman Kahroldu/Kahreder bu sarp kuv­vet. Yasasın bu şan/Yasasın vatan. Kız KORO Dünyada ölmez bu cumhuriyet Arslan gibi fertlerle biz/Garba ibret saçan bir cihanız. Cumhuriyet yasasın diye/Zulmete nur saçan bir şahabız. Güneş gibi parladı bahtımız. Erkek Anlatıcı Çalışan da/kazanan da/hep biz­leriz. Ey yüce Atam /Kurtar bu mille­ti. Erkek-Kız KORO Yaşasın Cumhuriyet Kız anlatıcı 20 Nisan 1921 Teşkilat-ı Esasiye kabul edildi. Erkek anlatıcı 3 Mart 1924 halifelik kaldırıldı,öğretim birleştirildi. Erkek anlatıcı 17 Şubat 1925 Aşar vergisi kaldırıldı. Kız anlatıcı 25 Kasım 1925 şapka kanunu Mecliste kabul edildi. Erkek anlatıcı 30 Kasım 1925 Tekkeler kapatıldı. Kız anlatıcı 25 Aralık 1926 uluslar arası takvim ve saat kabul edildi. Erkek anlatıcı 17 Şubat 1926 Türk medeni kanunu kabul edildi. Kız anlatıcı 1 Kasım 1928 Türk harfleri kabul edildi. Erkek KORO Yaşa milletinle başbaşa. Kız KORO Türk'ün gözbebeği Gazi Paşa. Erkek anlatıcı Bugün yaşıyorsam güler yüzle emin,/ Tertemiz gökler altında/Dağlarım, denizlerimle dost. Toprağımda dolaşıyorsam/Ümitli, memnun ve rahat. Gecem, gündüzüm hürse, Damarlarımda kanım/Tenler içinde canım korkusuz yürürse. Ekmeğim, suyum tatlı-Toprağım da, türküm de bereketli. Rüzgarlarım alabildiğine hürriyetli ise, Bacamda tütünüm tütüyor Ölülerim huzur içinde yatıyor Ağacım dal yürüyor, boy atıyorsa, Görüyor, biliyor, inanıyorsam Dün yokken, bugün varsam, Kız KORO Sendendir, Erkek KORO Sendendir Atatürk. Kız anlatıcı M. Kemal “Onuncu Yıl Marşı”nı güftesi ve bestesi ile her zaman aklında yakını, otomobilini durduruyor. “Onuncu yıl marsı’nı öğrendiniz mi?”diye okuldaki oğlunun ödevini yoklayan baba gibi soruyordu.”Sesim söylememe el verişli değil” diyenlere sözlerini yineletiyor,şaşırırlarsa hemen “On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan” dizelerini pek beğendiğini belli ediyordu. Kız KORO Öğrenci,asker,esnaf ona dönüp başını Söylüyor bir oğuzdan onuncu yıl marşını Çıktık acık alınla on yılda her savaştan On yılda on beş milyon genç yarattık her yaştan. Erkek anlatıcı Bir özlem çizgisinde her düşünce uludur, Bu yol insanlık yolu, Atatürk'ün yoludur, "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesiyle doludur, Sevgide yeryüzüdür, güçte Anadolu'dur. Uzanıyor çağlara destanlaşan yüce Türk, Yaşama sevindiniz büyük önder Atatürk. Yüzyılın çağrısı bu Tatlı, düş kutsal emek, Dimdik adımlardayız Yolumuz sonsuza dek. Duygumuz, sevgimiz bir, ülkümüz, andımız tek Yaşamak Atatürk'ü, Atatürk'ü söylemek. Kız anlatıcı Bir kasım sarılığı sarmış yurdu. Herkeste bir telaş, bir üzüntü. Rüzgarlar şaşkın esiyor, göz­lerde yağmur gibi yaşlar. 10 Kasım 1938...-O sabah gök karardı bir­denbire-. Kuşlar kanat çırptı. Yaprakları döküldü ağaçların. O ki ölmez olandı. Erkek KORO Mustafa Kemal'di adı Kız KORO Son kere, çaldı kapısını ölüm Başı düştü yastığa ve kalkamadı. Erkek KORO Yıl 1938 Kız Anlatıcı Kasım On Ve O Kocatepe'de Bir çadırdan bir çadıra geçer gibi, Rahat ve cesur öldü. Erkek Anlatıcı Dünyada bir suskunluk "Dünya artık eskisi kadar ilgi çekici olmayacak; çünkü Türk'ün Ata'sı toprakta" diyorlar. Kız Anlatıcı “Atatürk’ün kendi eliyle çizdiği yeni Türkiye’nin dış siyaseti, bu memleketi batılı uluslar topluluğuna katmış ve eski düşmanlarını kendisine dost yapmıştır.” İngiliz-Times Gazetesi Erkek Anlatıcı “Hiçbir kimse bu muzaffer general,bu yılmaz inkılapçı,bu insan kahraman,bu çok popüler adam kadar halkın kalbine yakın olmamıştır” Fransa,Pekit Prasien Gazetesi Kız KORO Ama Mustafa Kemal toprak değil ki. Erkek KORO Mustafa Kemal toprak değil ki. Mustafa Kemal vatan, Mustafa Kemal bay­rak, Mustafa Kemal toprak değil ki. Ölüm, yeni bir canlanıştır. Yeni bir hayat Kız KORO Ölmedi, Erkek KORO Ölmez. Bir ulu, yeşil ağaçtır Yaprağı dökülmez Kız KORO Kırılmaz, parçalanmaz, bükülmez Ölüm, maddeyi terkedip anılarda yaşamak­tır. Erkek KORO Mustafa Kemal ölmedi. Kız KORO Ölmedi. Ölmedin Ata'm, her an içimizde bitmeyen saygı, sonsuz muhabbetsin. Kız KORO Andederiz ki, eserin ölmeyecek, Erkek Anlatıcı Andederiz ki sen, sonsuza dek yaşayacaksın Erkek KORO Yaşayacaksın Kız KORO Yaşayacaksın… Erkek-Kız KORO Yaşayacaksın ATAM. On Kasım Oratoryosu belirli gün ve haftalar 10 Kasım Atatürk'ü Anma Henüz Yorum Yorumu Siz Yazabilirsiniz. Bulutsuzluk Özlemi’nin yeni albümü “Bedreddin“ son yıllarda Türkiye’de rock müzik adına yapılmış en çarpıcı kayıtlardan biri. Nâzım Hikmet’in “Simavne Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı” adlı şiiri destansı şiiri ya da Nurullah Ataç’ın deyişiyle şairin olgunluk dönemi eserlerindendir. “Her parçada şairin artık diline de, koşuğuna da hâkim olduğunu duyuyoruz” diyor kitabın Dost Yayınları etiketiyle 1968’de yapılan baskısının önsözünde. Bu minvalde “Bedreddin” albümünün de Nejat Yavaşoğulları’nın olgunluk çağına ait olduğunu söylemek hiç yanlış olmaz. Bulutsuzluk Özlemi ile 40 yıla yaklaşan bir müzik kariyeri olan Yavaşoğulları, az sonra okuyacağınız söyleşide de bahsettiği gibi “Bedreddin” üzerinde çalışmaya 80’li yıllarda başlamış. Ama en iyisi, biz hiç karışmayalım ve sözü ona bırakalım… * Aslında yıllardır bekliyorduk "Bedreddin"i… Biraz albümün tarihçesini dinleyelim mi sizden, nasıl doğdu, kimin aklına geldi ilk, bestelenmesi, tüm bileşenleriyle hangi süreçler yaşandı ve bugünlere gelindi..?"Bedreddin" albümü için bana ilk fikri veren genç yaşta kaybettiğimiz sinema oyuncusu, yazar ve yönetmen Yavuzer Çetinkaya oldu. 'Senden böyle bir albüm bekleriz Nejat' dedi. Onun üzerine ben çalışmalara başlamıştım, fakat Bulutsuzluk Özlemi macerası işin içine girince, konserler, albümler işin içine girince "Bedreddin" çalışması aynı hızla devam etmedi. Ama sonuçta aklımın bir köşesinde hep bitirilmesi gereken bir şey olarak duruyordu. "Zamska" albümünden sonra fırsat bulunca onun üzerine eğildim, kolay da bir iş olmadığı için biraz uzun sürdü, ama sonunda gerçekleşti. Bunun için orkestra düzenlemeleri de gerekiyordu, önce kendim yaparım diye düşünüyordum fakat sonra Murat Cem Orhan ile tanıştım. Murat Cem Orhan şu an Türkiye'de çıkışta olan en yetenekli orkestra şeflerinden biri... Onunla müthiş bir uyum yakaladık ve düzenlemelere başladık. O da diğer işlerimizin yanı sıra, yani hem onun çok işleri vardı hem de Bulutsuzluk Özlemi ile bir sürü konserler, turneler derken sürekli çalışamadık, ara ara çalışabildik. Sonuçta düzenlemelerin bitmesi de bir zaman aldı. Bütün kayıtları bir şekilde bitirdik, bu arada Fırat Tanış arkadaşımıza da arada metinleri, şiirleri bağlayan düz metinler vardı, onları kısaltarak yolladık. Fırat Tanış onları albümde okudu ve böylece şarkılar ve şiirler arasında bir geçiş sağlanmış oldu. Hikaye daha iyi anlaşılır hale geldi... Bunların hepsi bitince de diğer formalitelerle uğraşıp albümü çıkarmış olduk.* Yanılmıyorsam grubun şimdiye kadarki en hacimli albümü, 100 dakikalık bir süresi var… Bu kadar uzun olacağını tahmin etmiş miydiniz?Bu işe başlarken tüm bunların yaklaşık kaç dakikalık bir müzik olacağını tahmin edememiştim aslında, çünkü bestelenecek olan müzikler bir şiirin içerisinde bazen üç tane oluyordu, konu değişiyordu zira ve ona göre müzikler yapılması gerekiyordu. Dolayısıyla her şey bitip ara okumalar da yerine konunca albüm 101 dakika gibi bir zaman dilimine ulaştı. SPARTAKÜS KADAR ÖNEMLİ BİR OLAY’* Bedreddin sizce bugün dinleyenlere ne anlatıyor? Nedir sizce günümüzle olan bağı ve önemi?Bedreddin olayı 1390'larda başlayıp da 1410'lara kadar süren, yani yaklaşık 600 yıl önceki bir dönemde yaşanan olayları konu alıyor. Fakat bu olaylar o kadar ilginç ki hem ulusal tarihle uğraşan insanların hem de dünyadaki sosyolojik olaylarla ilgilenen insanların ilgisini çekmiş... Yani Alman yazardan tutun Fransız yazarlara kadar Bedreddin konusunda bir sürü kitap ve çalışma yapılmış vaziyette. Zaten albümün başında Nazım Hikmet de bu destanı nasıl yazdığını açıklıyor. Fırat Tanış'ın okuduğu bölümlerden bahsediyorum. İlahiyat Fakültesi müderrisi Mehmet Şerefeddin Efendi'nin yadığı risaleden hareketle bu işe girişiyor Nâzım, çünkü diyor 'Bu Bedreddin olayının böyle bir yazarın risalesinde yer alacağı şekilde tanınmasına gönlüm razı olmadı'... Aslında çok daha geniş bir perspektifle ele alınması gereken bir mesele olduğunu düşünüyor Nâzım. Koğuş arkadaşlarından birinin, Ahmet'in, 'Senden de böyle bir destan bekleriz' demesi üzerine yazıyor bu şiiri; tabii uzun uzun araştırarak... Bedreddin'de biraz İslam'la tanışan Orta Asya'dan gelen Türklerin yaptığı bir sentez var aslında ve tasavvuf düşüncesiyle de karışıyor. Bedreddin çok iyi eğitim görmüş, Tebriz, Kahire ve ülkemizin de değişik yerlerinde ilim çalışmalarında bulunmuş bir düşünür... Eserdeki şiirlerden birinde özetlendiği şekilde, 'Yarin yanağından gayrı her yerde, her şeyde hep beraber diyebilmek için' diye yazdığı dizelerde açıkladığı gibi, üretim araçlarının toplumun tümünün malı olması gerektiğini, Tanrının bunu bu şekilde yarattığını ileri sürüyor. Din, dil, ırk ayrımı gütmeden bir felsefe de ortaya koyuyor. Bunun üzerine de müritleri çoğalıyor. Hatta bu müritler arasında her dinden insanlar var. Bedreddin aynı zamanda Mehmet Çelebi ile taht kavgası yapan Musa Çelebi'nin kazaskeri, önemli bir adam yani. Mehmet Çelebi ile Musa Çelebi savaş yapıyor ve Musa Çelebi yenildiği için Bedreddin de kötü adam ilan edilip İznik'e sürülüyor. Eğer, böyle bir savaş Musa Çelebi tarafından kazanılmış olsaydı belki bugün biz farklı bir Türkiye'de yaşıyorduk. Bu anlamda önemli... Daha sonra ileride, yüzyıllar sonra ortaya çıkacak sosyalist fikirlerin sanki öncüsü gibi görebiliriz. Belki tarihe dönüp baktığımızda bir Spartaküs var köle ayaklanması yapan ve ondan sonra belki de en önemli olay Bedreddin'in öğretisi. O yüzden önemli.* Albüme gelen ilk tepkiler nasıl oldu?Albümü çok ilgiyle karşılayanlar var, tabii gençlerin, bugünkü neslin bu albümü nasıl dinleyeceğini göreceğiz. Kısa kısa şeyler dinlemeye alışmış bugünkü kuşağın bunu nasıl karşılayacağı benim için de bir merak konusu. Ama zamanla yerine oturacaktır diye düşünüyorum. Kalıcı olan bir çalışma olduğunu düşünüyorum.* Plak formatında da çıkacağını düşünüyorum albümün, doğru mudur?Albüm çift plak şeklinde yayınlanacak aynı zamanda.* Tabii herkes Bedreddin’i canlı dinleyip dinleyemeyeceğimizi merak ediyor. Bu konuda bir takvim var mı?Evet, herkes canlı dinlenip dinlenmeyeceğini merak ediyor. Tabii ki dinlenecek ve buna bugünden itibaren hazırlanıyoruz. Kolay bir iş olmayacak, büyük bir orkestra ve büyük bir koroyla sahnelenecek. Burada bazı desteklere de ihtiyacımız olabilir ve bunu belki bir turne halinde, belki büyük şehirlerin senfoni orkestralarıyla bunu yapacağız. Ve hatta orada videoya da çekip görsel olarak da iyi bir sahne tasarımıyla yapılan bu konseri yayınlamayı düşünüyoruz.İLK ROCK OPERAMIZ DİYEBİLİRİZ’* Albüme bir rock opera denebilir mi? Ya da değilse nasıl tanımlamalı?Aslında biz bu albüme, koro ve orkestra da olduğu için, rock oratoryo dedik... Ama ilk çıkan bazı yorumlarda şöyle bir şeye de rastladım 'İlk Türk operasını besteleyen Azerbaycanlı Üzeyir Hacıbeyov'a ait, ilk rock operası da Bulutsuzluk Özlemi'ne ait'... Belki bunu şundan diyorlar; bütün şiir bestelenmiş olduğu için sadece müziklerle ifade ediliyor, böyle düz konuşma şeklinde bir bölüm yok, hep müzik var. O yüzden de opera gibi de düşünülebilir gerçekten. * Nazım’dan bestelemek istediğiniz başka şiirler var mı? En azından keşke şu şiiri de besteleseydik dediğiniz?Hayır aslında yok, çünkü bu konuda çok fazla beste var. Ben bir kere Bedreddin'e başlamış bulundum ve bu müzikleri hayal ettiğim, sahnelenişinin de çok güzel olacağını düşündüğüm için o işin yarım kalmasını istemeyerek başladığım işi bitirmek istedim. Başka şiir bestelemeyi düşünmedim Nâzım'dan. Biz Bulutsuzluk Özlemi olarak kendi sözlerimizi yazarak kendi dönemimizin bir kesitini ortaya koymayı istedik ve onu yaptık.* Özellikle 70’li yıllarda dünyada rock müzikte benzer çabalar olduğunu görüyoruz. Yes, Emerson Lake & Palmer gibi gruplar böyle senfonik ölçekte müzikler bestelemişlerdi. Siz de o dönemde rock müzikle haşır neşir olmaya başladınız diye düşünüyorum… Müziğinizde 70’lerin etkisi olduğunu düşünüyor musunuz?Benim yaptığım müziklerde 70'lerin etkisi ister istemez aksediyor fakat form olarak 70'lerin etkisi olmakla birlikte modern ögelerin, modern elektronik aletlerin de bu çalışmada yer almasını bilinçli olarak istedik. O yüzden de bir synthesiser'dan çıkan başka ritim olarak olsun, atmosfer sesleri olarak olsun, birçok elektronik bölümler de o 70'lerden gelen müzik kültürünün arasında erimiş vaziyette. Onu da günümüzün müziğine uygun olması amacıyla yaptık. Yani modern ögeler de var, hem klasik orkestra hem koro hem 70'lerin esintileri hem de günümüzün teknolojisi ve aletleriyle de beslenmiş çağdaş bir çalışma olduğunu düşünüyorum.* Tabii ki Bedreddin’i bestelerken yerel unsurlardan da çokça faydalandınız. Bunu açmak ister misiniz biraz?Yerel tatların tabii ki bu çalışmada kendini hissettirmesi gerekiyordu ama bunun dışında oraya bağlı kalmamak, evrensel bir müzik olması için uğraşmak gerektiğini de hiç aklımızdan çıkarmadan bu oldu. Mesela sadece bir yerde bağlama koyalım istedim, o da 'Sıcaktı' şiirinin sonunda savaş oluyor ve savaşta yeniliyorlar, orada hüzünlü bir bağlama sesi duyuyoruz... Onun dışında bütün enstrümanlar evrensel müziklerde kullanılan enstrümanlar ve yaklaşım da öyle. Ama tabii ki konuya göre bu toprakların müzik anlayışının yansıdığı birçok yer var.* Fırat Tanış’ı seçmenizin özel bir sebebi var mıydı?Fırat Tanış ile tanıştık biz, o da benim yaptığım işleri, Bulutsuzluk Özlemi'ni çok beğeniyordu, ben de yaptığı işleri çok beğeniyordum. "Gelin Tanış Olalım" oyununu izledim ve orada bir kere daha Fırat'a hayran kaldım. Sonra Fırat da Ada Müzik'te bazı çalışmalar yapıyordu ve böylece bu şiir okumalarını Fırat'la yapmış olduk, çok da güzel oldu.* Bulutsuzluk Özlemi dendiğinde en çok da “Sözlerimi Geri Alamam” geliyor akla… Neden bu kadar sevildi o şarkı sizce?"Sözlerimi Geri Alamam"ın kitleler üzerinde garip bir etkisi var. Bunu bir amaç için direniş yapan insanlar da söylüyor, bir ilkokulun müzik dersinde de öğretmenler tarafından çocuklara söyletiliyor, b ir kurumun yaptığı bir toplantıda da çıkılıp söyleniyor... Gezi Parkı'nda gecenin üçünde İtalyan piyanist Taksim Atatürk anıtının önünde piyanoyla çaldığı zaman büyük bir kitle tarafından da söylenmişti mesela, böyle ilginç bir durumu var bu şarkının. Neden derseniz, o şarkıdaki müzikle sözün güzel bir uyumu var diye düşünüyorum, artı melodiler güzel... Bir de insanların kalbine giden bir yol var şarkıda ama buna da ben değil sosyologlar araştırıp cevap verirse daha sağlıklı olur sanki.* Şarkılarınızın güncelliğini yitirmemesi de bir başka ilginç nokta,, örneğin Acil Demokrasi… Bu şarkıdan neredeyse 30 küsur yıl sonra hala aynı talepleri tekrarlıyor olmamız toplumumuz hakkında ne söylüyor sizce?Aslında ben Acil Demokrasi'yi bestelerken bunu açıkhava konserlerinde çalarız diye düşünüyordum... Tam 80'lerin sonu, 90'ların başı gibiydi, Türkiye bir atılım içine girmiş, 12 Eylül'ün sıkıntıları geçecek bir an önce hava gibi su gibi özlediğimiz ve ihtiyacımız olan demokrasiye kavuşacağız... İşte o dönemde bir sabah kalktığımda Acil Demokrasi'nin sözleri dökülüverdi ve hemen kalemi alıp yazdım. Ben açıkçası o şarkı 3-5 sene çalınır sonra zaten Türkiye bütün bunları aşacak ve bu şarkı bir dönemin durmunu anlatan bir belge gibi geçmişte kalacak zannediyordum... Ama maalesef kaç yıldır, hesaplarsak 30 yıldır en az şarkıyı çalıyoruz, fazla da bir şey değişmedi, bu da beni üzüyor. ATATÜRK ORATORYOSU ÖRNEĞİ Atatürk oratoryosu örneğinden yararlanarak, kişi adlarını değiştirerek kendi okulunuza uyarlayabilirsiniz. Yararlı olması dileğiyle... HAZAL Seneler nasıl da geçiyor Ata'm? Ve bütün bu toprağın çocukları Sana hasret çekiyor Ata'm Sana hasret çekiyor AYTAÇ Söyle bana mavi gözlü kumandanım Söyle bana, rahat mısın yerinde? Erkek KORO Atatürk düşüncesidir./ Sonsuza açılan yıllar boyu/ Işır sessiz yüzü yarınların,/ Güçlü bir umudu kucaklar./ Kız KORO Ulaşır yücesine bakışlarım. Dağlarla,/ ovalarla bir ŞENGÜL Bir dağ taşıyorum omuzlarımda, Mahşere dek götüreceğim koşarak YAĞMUR Adı şanlı, yiğit paşam, genç paşam, Sana ağıt değil destanlar yaraşır. BURAK Bir yeni mevsimdi sanki Selanik bahçelerinde yayılan Aylardan mayıstı ; Yıllardan 1881 ABDULLAH Selanik'te Ahmet Subaşı Mahhallesi'nde, Zübeyde Ana ile Ali Rıza Baba Mutlulukların en yücesinde. . . AHMET 1893/ Mustafa Selanik Askeri Rüştiyesinde. . . Mustafa adı MUSTAFA KEMAL oldu ! AHMET SALİH Ardından/ Manastır Askeri İdadisi 1899/ İstanbul Harp okulunda MUSTAFA KEMAL 1902/ Harp Akademisi ve 1905'te Kurmay Yüzbaşı olarak orduya katıldı. DENİZ İşte bir dev gibi aramızdasın işte! Sen demokrasi, sen özgürlük, Böyle tanıdık, böyle gördük. Halk bitkin, halk ümitsiz, bir bela var başımızda Erkek KORO Trakya,/ Makedonya, /Balkan kan içinde Şehirler ardı ardına düşüyor/ düşman çatalca önlerinde YAĞMUR Yıllar, yıllar önceydi. . . Savaşlar, savaşlar. . . Ulus yorgun, bitkin, yılgın Bir kurtarıcı, bir yıldız adam, bir güneş adam arıyorduk. Yoksa bir zaman sınırlarında güneş batmayan koca yurt yok olacaktı. AHMET CAN Yıl 1915,/ 18’indeyiz martın Bir dünya çullanmış üzerimize Topuyla tüfeğiyle Ne çıkar bundan Türk olarak doğmuşuz bir kere İsterse felek Her türlü cefasını toplasın gelsin Biziz cefaları serecek yere ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ DİNLE Çanakkale'de sisler ardında bir güneş doğmuş, düşmanı Boğaz'ın yiğit sularına gömmüştü. PELİN Adı Mustafa Kemal'di, yavaş yavaş herkes onu tanıyor; ondan bir şeyler umuyordu. Bu arada Türk'ün elinde kalan son vatan toprakları da parça parça işgal ediliyordu. Saraydan yıllardır ümit yoktu. Keyfinde, çıkarındaydı beyler, paşalar. Zaten bu yiğit halkı hiç tanımamışlardı ki. . MEDİHA O zaman ulus, ona yöneldi. Erkek KORO Kemal Paşa / Yenilmez yiğit / şanlı komutan / Savaşa gider gibi yetiş bize / Yetiş bize çöllerde bile olsan / inanç doldur / Güç doldur içimize. Kız KORO 30 Ekim 1918/ ordular geri dönecek/ MONDROS/ ve artık bütün ümitlere paydos Kötü bir gün geldi Susuverdi mehter Susuverdi davullar Bozuluverdi dirlik düzenlik Gölgemde serinleyen milletler Dayadı vatanın bağrına hançer Ve ağlıyor kader İKRA 15 Mayıs 1919. . . İzmir düşman elinde. . . Ve Hasan Tahsin, yiğit gazeteci Hasan Tahsin, Türk'ün namusunu savunan ilk kurşunu atıyor. DAMLA Artık duramazdı Mustafa Kemal. Görev zamanıydı. Önce dış, sonra iç düşman içimizden sökülüp atılıncaya kadar, görev başındaydı. EZGİ 16 Mayıs sabahı Samsun'a doğru yola çıkan Bandırma Vapuru bir başka gururluydu. Ulusun kaderiydi yükü. . . Erkek KORO Ben Bandırma Vapuru,/ Mustafa Kemalim güvertede,/ Deniz yorgun duruyor./ BETÜL Samsun önlerindeyiz Dalgaların üstünde alı al, moru mor bir güneş doğar. Hiçbir zaman bu kadar ağarmadı bu deniz. Ortalık aydınlık içinde, gümüş dere durmaz akar. Karanlık günleri geride bıraktık. Erkek KORO On dokuz Mayıs / Mayısın on dokuzu. Kız KORO Hiçbir kuvvet / Bükemez artık kolumuzu. MEDİHA Sisli ufuklara dalan mavi gözler, yurdun geleceğini düşünüyordu. Uzun ve yorucu, ama şanla, şerefle dolu çetin bir yolda ilk adımını atıyordu, ilk adam, vatan adam. ABDULLAH İlk adam mavi gözlerle baktı toprağa, Toprağın haritasını çizdi bayrağa. BURAK Artık dünya egemenliği gibi bir ham hayal peşinde, Türk'ün gücü tüketilmeyecekti. Mustafa Kemal, "Misak-ı Millî" ile son ve sonsuz Türk yurdunun sınırlarını çiziyordu. SHAMİM Bir kere bir öndere inanmayagörsün bu halk, kendinden yana olana bağlanmaya görsün. Canını verir uğruna, seve seve kılı kıpırdamadan. SILA ESKİ Fakir Anadolu'nun tozlu yollarında zengin yürekli Anadolulunun kanı canı, ekmeği, cepheye taşınıyordu. Yurdun damarlarında taze bir kurtuluş kanı dolaşıyordu artık. Erkek KORO Sağ olasın,/ var olasın/ Gazi Paşa Gelişinle/ içimizi bir sevinçtir aldı Gayrı/ veda ettik yasa. Kız KORO Ağarttın güneş gibi yurdumuzu/ Ve geçtin Erzurum'a, Sivas'a Erkek KORO Sağ olasın/, var olasın Gazi Paşa! AHMET Asker yazıldık yediden yetmişe dek, Takıldık peşine genç, ihtiyar, kadın, erkek. Kız KORO Ve başladı Kurtuluş Savaşı./ Sen/ Mustafa Kemal/ Gür sesinle haykırıyorsun Erkek KORO Ya istiklal,/ Ya ölüm! BEYZANUR Dağ, taş, selam durmuş Ata'ma/Yollara düşmüş Anadolu'm. Kız KORO Yollardan kağnılar geçiyor dostlar BEYZANUR Ve İnönü'de, Sakarya'da-Yaman oldu hesabın ödenmesi-Bir savaş ki benzeri görülmemiş dünyada. EZGİ Bir savaş ki yangınlarla alev alev-Ağardı vatanın dört yanı SILA SEYMEN En güzeli, en yiğidi, en canlısı Bir milleti kurtaran adam Ağır ağır Kocatepe’ye çıkıyor Bu resim çok güzel, insanı alıp götürüyor YAĞMUR İzmir'e girişini Mustafa Kemali'n Bir kahve duvarındaki resimde gördüm Bir ılık güz öğlesinde Şanlı haki urbası üstünde Koymuştu kılıcını içine kınının Yürüyordu arasında sevgili halkının Ayağında Anadolu'dan getirdiği TOZ İZMİR MARŞI SÖYLE AHMET SALİH Görseydiniz o resimde Mustafa Kemal'i Dudaklarında bir milletin kaderi Erkek KORO "Ordular/ ilk hedefiniz Akdeniz'dir/…ileri" AHMETCAN Nehirler uykusundan habersiz Ovalar vahşi rüzgârlara gerindi İKRA Bir savaş ki baş geri etti düşmanı. EZGİ Dış düşman yenilmişti. AYTAÇ Ama yüzyıllardır yaşamı gölgeleyen gerilik, bilgisizlik, yobazlık da yenilmeliydi. Çünkü bizi bu hale getiren asıl düşman oydu. HAZAL İlk adam, tek adam, dünyada benzeri olmayan Türk devrimini gerçekleştirecekti. MEDİHA 29 Ekim 1923. . , Yurtta şenlik, düğün, işte en büyük Devrim Türkiye Cumhuriyeti, geleceğin ufkunda yeni bir güneş gibi doğuyor, yükseliyor. AHMET Ve ardından birbirini izleyen, birbirini aşan yüce devrimler. . . ŞENGÜL Artık her 29 Ekim'de bayram yapıyorduk. O, güneş gibi bizi izlerken, biz onu yüreğimizden kopan marşlarla selamlıyorduk. Erkek KORO Yılmaz,/ çelik ordularla biz/Yıldırımlar saçan bir cihanız Millet yolunda vatan için/Ateşe saldıran kahramanız. PELİN Bize yan bakan/Nice bin düşman Kahroldu/Kahreder bu sarp kuvvet. Yasasın bu şan/Yasasın vatan BETÜL Çalışan da/Kazanan da/Hep bizleriz. Yaratan bize saadeti/Kurtar bu milleti. KORO Yaşasın Cumhuriyet SHAMİM- 1 Mart 1924 halifelik kaldırıldı, öğretim birleştirildi. AHMET SALİH- 20 Nisan 1924 Teşkilat-ı Esasiye kabul edildi. EZGİ- 25 Kasım 1925 Şapka Kanunu Mecliste kabul edildi. DAMLA- 30 Kasım 1925 Tekkeler kapatıldı. SILA ESKİ- 25 Aralık 1925 uluslararası takvim ve saat kabul edildi. İKRA-17 Şubat 1926 Türk Medeni Kanunu kabul edildi. MEDİHA-9 Ağustos 1928 Türk harfleri kabul edildi. ERKEK KORO Yaşa/ milletinle baş başa. Kız KORO Türk'ün gözbebeği/ Gazi Paşa SILA SEYMEN Bugün yaşıyorsam güler yüzle emin,/ Tertemiz gökler altında/Dağlarım, denizlerimle dost. DENİZ Toprağımda dolaşıyorsam/Ümitli, memnun ve rahat Gecem, gündüzüm hürse, Damarlarımda kanım/Tenler içinde canım korkusuz yürürse. YAĞMUR Ekmeğim, suyum tatlı-Toprağım da, türküm de bereketli. Rüzgârlarım alabildiğine hürriyetli ise, Bacamda tütünüm tütüyor Ölülerim huzur içinde yatıyor Ağacım dal yürüyor, boy atıyorsa, Görüyor, biliyor, inanıyorsam Dün yokken, bugün varsam, KORO Sendendir,/ Sendendir Atatürk. Bir kasım sarılığı sarmış yurdu. Herkeste bir telaş, bir üzüntü. Rüzgarlar şaşkın esiyor, gözlerde yağmur gibi yaşlar. 10 Kasım 1938. . . -O sabah gök karardı birdenbire-. Kuşlar kanat çırptı. Yaprakları döküldü ağaçların. O ki ölmez olandı. Erkek KORO Mustafa Kemal'di adı Kız KORO Çaldı kapısını ölüm/ Başı düştü yastığa/ ve/ kalkamadı. Erkek KORO Yıl 1938 Kız KORO Kasım On ŞENGÜL Ve O Kocatepe'de Bir çadırdan bir çadıra geçer gibi, Rahat ve cesur öldü. AHMET CAN Dünyada bir suskunluk "Dünya artık eskisi kadar ilgi çekici olmayacak; çünkü Türk'ün Ata'sı toprakta" diyorlar. Kız KORO Ama Mustafa Kemal toprak değil ki. Mustafa Kemal toprak değil ki./ Mustafa Kemal vatan,/ Mustafa Kemal bayrak,/ Ama Mustafa Kemal toprak değil ki/ Ölüm,/ yeni bir canlanıştır./ Yeni bir hayat Kız KORO Ölmedi. Erkek KORO Ölmez./ Bir ulu, yeşil ağaçtır/ Yaprağı dökülmez Kız KORO Kırılmaz, /parçalanmaz,/ bükülmez Ölüm,/ maddeyi terkedip anılarda yaşamaktır. Erkek KORO Mustafa Kemal ölmedi. Kız KORO Ölmedi. Ölmedin Ata'm/ her an içimizde bitmeyen saygı,/ sonsuz muhabbetsin. Andederiz ki,/ eserin ölmeyecek, Andederiz ki sen/, sonsuza dek yaşayacaksın Erkek KORO Yaşayacaksın Kız KORO Yaşayacaksın Erkek-Kız KORO Yaşayacaksın ATAM EMANETİNE SAHİBİM ATAM SÖYLE YELİZ ÖZGE TOYMAN TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ÖĞRETMENİ BURDUR İliştiriler ATATÜRK ORATORYOSU, Atatürk Oratoryosu örneği, 10 Kasım Atatürk'ü Anma Etkinliği 10 Kasım Konuşması Sayın Okul Müdürüm, Değerli Öğretmenlerim, Sevgili Arkadaşlar Türk ulusunu; bağımsızlığa kavuşturan, onu çağdaş uygarlığın ayrılmaz bir parçası gören ve çağdaş uygarlık düzeyine çıkaran, adı ve eserleri sonsuza kadar yaşayacak olan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ölümünün 79. yılında saygıyla anıyoruz. Mustafa Kemal Atatürk, savaşlardaki başarılarıyla büyük asker, yönetimiyle büyük bir devlet adamı; görüşlerindeki sağlamlık, doğruluk, geçerlilik, uluslararası ilişkilerde güvenirlik, barış ve insanseverlik değerleri ile de evrensel bir kişidir. Aynı çağda yaşayan, gerek kendi milletleri, gerekse dünya için endişe ve korku kaynağı olan bazı liderler, bugün ya unutulmuş ya da kötü miraslarıyla anılır olmuştur. Atatürk ise, sevgi ve saygı uyandırarak, Türk milletini, çağ ile tanıştırmaya gayret edip varlığını teminat altına almaya yöneltmiştir. Yalnız 10 Kasım’da değil, düşünce ufkumuzda, Atatürk’ün mücadele azmi, bizlere yüklediği sorumluluklar ve gösterdiği hedefler tekrar tekrar konuşulmalıdır. Akılcı ve yaratıcı düşünen, kendine güvenen ve sorumluluk sahibi, özgür bireylerin oluşturduğu çağdaş, Kendi ifadesiyle “Muasır Medeniyet Seviyesi”ni yakalayıp onu aşan bir toplum yaratmayı amaçlayan Atatürk’ün özümsenmesi, devlet ve toplum hayatına getirdiği ilkelerin dogmatik değil, akılcılığa ve bilimciliğe dayalı bir şekilde yorumlanması ve benimsenmesiyle mümkün olabilir. Selam SanaTürk’ün Sarı Saçlı Mavi Gözlü Çocuğu. Sen Büyük İnsan, Sen miskinliği sevmeyen, Boş hayaller kurmayan Gaz lambası ışığında harita başında cephe planlayan, Karatahta başında alfabe öğreten, Eşitlik adalet demokrasi insanlık dersi veren Sahip olduklarını milletine bağışlayan, Yeni yepyeni devrimler yapan Sen Türk’ün Sarı Saçlı Mavi Gözlü Çocuğu Selam Sana. Senin gibi aydın Senin gibi dürüst Senin gibi vatansever Senin gibi lider Senin gibi yönetici politikacı askerkomutan Senin gibi dahi… Senin gibi bir çocuğa, sahip büyük Türk Milletinden Sana Selam Mavi Gözlüm, Senin için çarpan Seni seven Seni özleyen Seni arayan Yürekler var bıraktığın ülkende Seni seven o yüreklerden Sana Selam Olsun Mavi Gözlüm Hiç özlemediğimiz kadar Hiç sevmediğimiz kadar Seni seviyor özlüyoruz. Selam Sana Mavi Gözlüm Bu duygu ve düşüncelerle, aramızdan ayrılışının 79. yılında, Türk Ulusu’nun yüreğinde ölümsüzleşen, BÜYÜK ÖNDER Atatürk’ü bir kez daha sevgi ve saygıyla anıyor, ve şükranlarımı sunuyorum. Aziz ruhun şad olsun. ATA'M!

cumhuriyet oratoryosu bir destan adam